Bugün Taraftar Hakları Derneği’nin aşağıdaki tweetini gördüm.
Bu tweeti okur okumaz önce İçişleri Bakanı Süleyman Soylu‘nun geçen hafta yaptığı açıklamalar aklıma geldi. Soylu, olay çıkaran taraftarların tek tek tespit edileceklerini ve insanların aileleriyle birlikte huzur içinde maçları izleyebileceklerini söyledi.
Böylece deplasman yasakları tarihe karışacaktı.
Bakan Soylu‘dan hemen sonra Almanya Futbol Federasyonu‘nun (DFB) yeni kararını düşündüm.
DFB de taraftar şiddeti ile uğraşıyor.
Hansa Rostock ve Hertha BSC arasında oynanan Almanya Kupası maçında yaşanan tribün olayları Almanya’da büyük yankı uyandırdı.
Alman siyasetçileri kulüplerin de sorumluluk almaları gerektiğini iddia ederlerken; DFB Başkanı Reinhard Grindel tartışmayı başka bir alana taşıdı.
Grindel, taraftarlarla diyalog kurmak istediklerini ve taraftarlara yönelik toplu cezaların (seyircisiz oynama, tribün kapatma) verilmemesi konusunda disiplin kurullarına talimat verdiklerini açıkladı. Grindel, olaylara karışmayan taraftarlara ceza vermek istemediklerini dile getirdi.
Bu karar uyarınca, ne kadar süreceği bilinmez, Almanya’da taraftarlara yönelik toplu ceza verilmeyecek.
Almanya’da bazı taraftar grupları, Grindel‘in açıklamasını yetersiz bulduklarını açıkladı. Profan isimli bir grup, DFB‘nin Fan projeleri ile taraftarlarla diyalog çalışmalarının yetersiz olduğunu, kağıt üzerinde kaldığını ileri sürdü. Profan, yeni kararı alkışladıklarını ama fan kültürünün oluşması için yapısal değişiklikler yapılmasını gerektiğini dile getirdi.
DFB’nin aldığı karar, Avrupa’da yankı buldu. Özellikle Fransa’da devletle kavga halinde olan taraftar grupları, DFB’nin kararını coşkuyla karşıladı.
Fransa’da Ulusal Taraftarlar Birliği (Association Nationale des Supporters – ANS), DFB’nin kararını överken, Fransa’da uygulanan seyircisiz oynama cezalarına ve deplasman yasaklarına dikkat çekti.
ANS‘nin avukatı Pierre Barthélémy, birkaç kişinin davranışları sebebiyle çoğunluğun cezalandırılmasının, cezaların meşruluğunu ortadan kaldırdığını ileri sürdü. Barthélémy, seyircisiz oynama cezasının, hukuken, güvenlik sağlama yükümlülüğünü sağlamayan kulüplere verildiğini ancak asıl amacın taraftarlara darbe vurmak olduğunu iddia etti.
Türkiye’nin durumu Almanya ve Fransa’dan farklı. Türkiye’de elektronik bilet (Passolig) uygulanıyor. Stada gelen izleyicilerin kimlik bilgileri, oturdukları koltuk biliniyor. Stadyum içinde CCTV sistemi ile onlarca noktadan kamera kaydı alınıyor. Bu sayede olaylara karışan taraftarlar tek tek tespit edilebiliyor. Ancak TFF ve devlet işin kolayına kaçıyor.
TFF, tribün kapatma ve seyircisiz oynama cezası veriyor. İl Spor Güvenlik Kurulları ise bulundukları şehrin takımlarına avantaj sağlamak için rahatça deplasman yasağı kararları alıyor. İl Spor Güvenlik Kurulu üyeleri, formalarıyla kararlar alıyorlar.
Valilerin, emniyet müdürlerinin, belediye başkanlarının forma giydiklerini ben söylemiyorum. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu söylüyor. Soylu, geçen hafta iki basın toplantısında da valilerin ve emniyet müdürlerinin görevlerini layığıyla yerine getirmediklerini, bu kişilerin bulundukları şehrin takımının formalarını giydiklerini itiraf etti.
Türkiye’de taraftar grupları da sorumluluk almıyor; Avrupa’daki dernekler gibi hukuk düzenini değiştirmek için uğraş vermiyor. Raporlar hazırlamıyor. Öneriler sunmuyor. Kulüplerle, federasyonlarla, Bakanlıklar ile diyalog kurmaya çalışmıyor.
Sosyal medyada manifestolar yayınlamak maalesef işe yaramıyor.
Almanya Futbol Federasyonu‘nun kararı bir milat olabilir. Taraftar dernekleri bu karar hakkında araştırma yapıp rapor hazırladıktan sonra Türkiye Futbol Federasyonu, Gençlik ve Spor Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ile temasa geçebilir ve bir masa etrafında konuşmaya davet edebilir.
Bu davet asla ama asla devletten ve federasyonlardan gelmeyecek.
Spor ve Hukuk 