Dünya Atletizm Birliği (World Athletics), kadınlar kategorisinde yarışmak isteyen tüm atletler için SRY geni analizini zorunlu kılan yeni düzenlemeyi kabul etti.
Yeni düzenlemeye göre, sporcular yanak içi sürüntü (cheek swab) veya kan örneği aracılığıyla Y kromozomu taşıyıp taşımadıklarını belirlemek amacıyla tek seferlik bir teste tabi tutulacaklar.
Test zorunluluğu 1 Eylül 2025’ten itibaren geçerli olacak ve 13 Eylül 2025’te Tokyo’da başlayacak Dünya Şampiyonası öncesinde uygulanacak.
Dünya Atletizm Birliği Başkanı Sebastian Coe, Nisan ayında yaptığı açıklamada, “Biyolojik cinsiyetin doğrulanması, kadın kategorisinde biyolojik bir tavan olmaması için çok önemli bir adımdır. Kadınlar kategorisinde yarışmak için biyolojik olarak kadın olmak gerekir; toplumsal cinsiyet, biyolojinin önüne geçemez,” ifadelerini kullanmıştı.
Karara göre yalnızca biyolojik kadınlar, tam androjen duyarsızlığı sendromu (CAIS) taşıyanlar veya belirli geçiş koşullarını sağlayan sporcular, kadınlar kategorisinde yarışmaya hak kazanacak.
Y kromozomu tespit edilen sporcular ise kadınlar kategorisi dışındaki yarışmalara veya sıralamaya etkisi olmayan müsabakalara katılabilecek.
Dünya Atletizm Birliği, Tokyo’da yarışacak sporcuların testleri için kişi başı 100 Dolar’a kadar maddi destek sağlayacağını, ilk testlerin ise üye federasyonlar tarafından yapılacağını açıkladı.
İspanya Atletizm Federasyonu, 2025 Şampiyonasına katılabilecek yaklaşık 22–23 potansiyel adayı test etmek amacıyla Tarragona’daki ulusal şampiyonada SRY testi yapacağını açıkladı. Test sonuçları her atletle gizli paylaşılacak; yapılacak kontrollerde DSD tespit edilirse testesteron azaltma yoluyla yarışmaya izin verilebileceği belirtildi.
TARTIŞMALAR ALEVLENDİ
Bu yeni düzenleme, kadın sporlarındaki rekabet bütünlüğünü koruma amacı taşırken; özellikle DSD ve trans bireyler bağlamında bilimsel yeterlilik, etik, mahremiyet ve ayrımcılık tartışmalarını yeniden alevlendirdi.
BİLİMSEL TARTIŞMALAR
Bilimsel yeterliliğin, sadece genetik düzeye indirgenmiş bir testle sağlanamayacağı; hormon düzeyleri, duyarlılık, performans ve fizyolojik özelliklerin birlikte değerlendirilmesi gerektiği ileri sürülüyor.
Uzmanlara göre; sadece gen testi yeterince kapsayıcı değil ve bu bağlamda uygulamanın çok boyutlu ve kanıt temelli bir değerlendirme sistemi olarak ilerlemesi beklenmeli.
Bilim uzmanları sadece gen düzeyinde testin bir bireyin biyolojik olarak “kadın mı erkek mi” olduğunu kesin şekilde belirlemediğini vurguluyorlar. Örneğin, androgen duyarsızlığı sendromu (AIS) gibi DSD vakalarında XY bireyler yüksek testosteron üretse de etkisiz reseptörlerle kadın kimliğine yakın anatomiyi sergileyebiliyorlar.
Manchester Metropolitan Üniversitesi’nden Prof. Alun Williams’ın yaptığı değerlendirme şöyle:
“Basit kromozomal analiz veya testosteron ölçümü, bir bireyin ‘kadın vücuda sahip olup olmadığı’nı tanımlamakta yetersiz kalır. Farklı türde DSD’ler var ve bunların her bir türü bireyde çok farklı biyolojik etkiler yaratabilir.”
“Test uygulanarak bazı DSD’li atletlerin avantajlı olduğu varsayılabilir; ama bu varsayımlara dayalı sınırlama yapmak etik sorunlara yol açabilir.”
Bu görüş, testin sadece SRY analiziyle sınırlı olmasının eksik ve potansiyel olarak haksız veri üretme riski taşıdığını gösteriyor.
HUKUKİ TARTIŞMALAR
Testin nasıl uygulanacağı, sonuçların nasıl saklanacağı ve bireysel hakların nasıl korunacağı tartışılacak.
Human Rights Watch, geçmişte yapılan zorunlu cinsiyet testlerinin birçok kadını “sporun dışına ittiğini”, travmatik ve ayrımcı bir uygulama oluşturduğunu belgelemişti.
Caster Semenya Olayı ışığında, World Athletics’in yeni düzenlemesinin sporcuların insan haklarını ihlal ettiği yönündeki itirazları canlandıracağını ve bu itirazların daha sert şekilde dile getirileceğini öngörebiliriz.
DSD’li Semenya’nın testosteron düşürme zorunluluğu nedeniyle uluslararası yarışmalardan çıkarılması Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuru konusu olmuştu.
Spor Tahkim Mahkemesi (CAS 2018/O/5794 ve CAS 2018/O/5798) ve İsviçre Federal Mahkemesi (ATF 147 III 49) Semenya’nın insan hakları ihlalleri itirazlarını kapsamlı değerlendirmemiş, elle tutulur gerekçe göstermeden Semenya’nın itirazlarını reddetmişti.
Maalesef AİHM Büyük Dairesi de topa girmekten imtina etti (Semenya/İsviçre Başvurusu, Başvuru No: 10934/21). AİHM, sadece İsviçre Federal Mahkemesi’nin itirazlarını değerlendirmeden karar verdiğini ve bunun adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini kabul etti. AİHM Semenya’nın özel ve aile hayatına saygı hakkı (AİHS md. 8) ile ayrımcılık yasağına (AİHS md. 14) ilişkin itirazlarını esastan değerlendirmedi. AİHM, bu hakların korunması açısından İsviçre’nin yetkili olmadığını benimsedi.
İlerleyen günlerde DSD’li ve trans sporcuların spor yapma hakları ile ilgili tartışmalara tanık olacağız.
Türkiye’de bu konuyu tartışır mıyız?
Kim açıkça tartışır?
Hangi spor ve tıp uzmanları, akademisyenler bu konu hakkında makaleler yayınlarlar?
Sivil toplum örgütleri, üniversiteler ses çıkarır mı?

Yorumunuzu Paylaşın